Kaçmak lazım arada bir. Yalnızlıktan değil, yalnızlığa kaçmak. Yığılmış ağlarla dolu sahilde, sokak köpeklerinin arasından geçe geçe denizi içime çektim bugün. Kaçtım. Başka bir şehre. Dağlar değil de ruhum denize paralel uzanıyormuş meğer. Nicedir bastığım şey toprak değilmiş, yağmurun indiği sonsuz uzam gökyüzü değilmiş gibi geliyordu bana. Orda İnsan yüzleri biriktirip, onları dostluk için ayrıştırmakla didinirken, burda kendimi ahbap edindim kendime. Deniz kabuklarından yapma rüzgar güllerinin, dalgaların gürültüsü vardı sadece. Portakalların turuncunlaşma sesini duydum. Duyma eşiğim evreni aştı; yaşlılığımı duydum, söyleyemeyenlerin beni özlediğini duydum. İnsan oğlu kuş misali, oysa kanatlar, çatı katına atılmış, itilmiş uzuvları ruhumuzun. Hadi gidelim ruhum dedim ve kaçtım. Hiçbir kapıyı, hak etsin etmesin, hiçbir yüze çarpmadan, öyle hummalıca bavul hazırlamadan kaçtım geldim. İlk defa bir şehri insanlaştırdım. Ten kokusunu aldım, sohbetini dinledim. Bakışları beni seyrediyordu sanki sahilinde gezerken. Yarınsız bir mutluluktaydım, yarına da artar mı diye sormadan. Ölümü dedim; insanoğlu oğlu icat etmiş olmalı, insan mutlu anları üst üste koyabilse sonsuzluk gelebilir yeryüzüne. Mutluyum. Öyle masaya şaraplar koyarak, şarkılar seçerek, kitapçılar gezerek, eşi dostu anarak çabayla elde edilmiş bir mutluluk da değil. Mutluyum işte. Doğaçlama gülüyorum. Sırtımda yük gibi gördüğüm sevdam, burda mahcup bir karanfil gibi avuçlarıma düştü. Kadrajı burda netleştirdim. Burda sevdim. Burda affettim. Burda haritasız, pusulasız bir seyyahım. Burayı çok sevdim.