Kokular , hafıza yoklayan, ağlatan, buruklaştıran, özletendir hayatımızda. Bir ortama girerken bizden önce otorite yayar kokumuz. Kimyevi yollarla, gayet ticari amaçlı, bir takım çiçek özleriyle bileşimler oluşturulup tenimize ulaşan kokular nice hikayeye süzülürler. En çok da aşkı tamamlar kokular. Yarin teninde huzur, teninde korku, teninde ikinci kimliktir. Uzun ayrılıklar sonrası dokunmalara edepsizlik ve acelecilik bulaştırır o görünmez parfüm zerrecikleri. Genzi yakar sevgilinin kokusu veda sonras; Veda sonrası yastıktaki saç teli ilmek olup boynuna dolanınca. Anlamlardan anlam beğen o zaman o kokuya atfedecek. Caddede, başka şehirde, başka hırsız tenlerde koklayınca geriye döndürür, öldürür o koku. rn       Duyguların da kokulu kimlikleri var gibi gelir bana hep. Durumların da; Heyecan tarçın kokar mesela. Yalnızlık sandık kokar, özlemek eski bir handa kaybolmuşluk kokar. Tutkulu dokunsallık cennet kokar. Kar yağışı öncesi tazeliği gibi kokar yeni başlangıçlar, zor zamanlardan uyanışlar. Onca çiçeğin, yağmur sonrası toprağın, dünyayla yeni tanışmış bebeğin güzel kokması tesadüf olamaz. Doğanın bize muzipçe bir göz kırpışıdır hepsi. rn     Kokular anıları hafızaya çivileyip gele gide cilalar onları. Aşkın kokusu kaçar gelir giden sevgilinin boynundan. Caddelerdeki camekanlarda görürsün o kokuyu, sokak şarkıcılarında duyarsın, altında yürüdüğün bir çınarda solursun. Ah yarası saklım, ah derin eyvahım; nasıl da esrikleştirir yabancı şeylerde duyduğum kokun beni. Nasıl da eksiksiz, merhametsiz yüzüme yüzüme çarpar geçmişimizi. Gurur denen o hurda sandalda savrulup dururken derim ki; keşke daha çok içime çekseydim kokunu, biriktirseydim de ihtiyatlı ağlasaydım.