Sen şu çakmağa bile bin tane anlam yükleyip bir yazı yazabilirsin demişti bir arkadaş. Elindekine değil de bendekine yazabilirim evet. Her nesne, her söz, her sıradan bir rastlantı bir istiridye aslında. Yığınla savaşlar veriyoruz. Yeniliyoruz, yıkılıyoruz. Değil mi ki her aşk doğru hamle-yanlış oyun . Düzlüğe çıkınca bazen dupduru bir suda yüzer buluyoruz kendimizi; kıyısız, sandalsız. Bir istiridye aralanıyor. Dirseğimiz çarpıyor, gözümüz ilişiyor. Bir insan bazen bu, bir duygu, bir hatıra belki. Olabildiğince masum. Kirlendiğimiz kadar beyaz. Kimse yalnızlığa yalın ayak yürüyemez. Kimse kenarda tuttuğu ihtimalleri olmadan, sessiz, tensiz, yalansız yürüyemez. Bir yürüse... Seviyorum istiridyemi. İncisine hiç ulaşamayacak oluşumu seviyorum. Sevginin en ham, en ilkel hali var onda. Sevdiğimi söylüyorum hep. En maliyetsiz, en zahmetsiz şey sözle söylemek. Ucuza kaçıyorum evet. Çünkü mutluluğu böyle helalliyorum. Derin olacağım derken ne dolambaçlı dışavurumlarım olmuş. Yorulmuşum. Dinleniyorum şimdi; parkta bir bankta, gece bir yolda, gözümün önünde, ardında hep onunla. Ne ara biriktirmişim ben bu huzuru! Hep varmış da yaşıma yaraşmaz diye azımsamışım. İçim dopdolu. İçim hoş,loş bir boşlukla dolu. O istiridyeydi de içine inciyi ben koydum belki de, bilmiyorum. Olsun; içindeki içimi seviyorum. Böyle bile kalabilir. Gizli sevgiye tonla şarkı yazılmamış mı. Tam bu satırda sigara yakıyorum. Çakmak hem sigaramı, hem beni yakıyor. Öyle nazik bir yanmak ki, hiç yakmıyor. Bilmem; seviyorum.