Hikayedir anlatılır. Kişi, yer ve olay her ne kadar kurgu olsa da hikayemizin özü gerçektir. Mesajı canlıdır, etkileyici ve doğaldır.

Geçmiş zamanda iki kafadar arkadaş, şirin mi şirin, memleketlerinden kopup taşı toprağı altın dedikleri İstanbul’a  çalışmaya gelmişler. Çok para kazanıp memleketlerinde hayallerini gerçekleştirecekler. Artlarında bıraktıkları yavuklularına, gözü gurbet hasretinden yaşlı anacıklarına, canciğer arkadaşlarına, kıymetli dostlarına kavuşacakları  günleri iple çekiyorlar. En ağır işlerde, gece gündüz demeden mesailere kalarak çalışıyor para biriktiriyorlar. Yemelerinden içmelerinden, giyimlerinden  tasarruf yapıyorlar. Çektiklerinin bir gün son bulacağını, güzel günlerin geleceğini ve mutlu baharlar yaşayacakları hayali ve umudu onlara yorgunluk, bıkkınlık  hissettirmez. 

              İnşaat işçiliği çok ağır ve tehlikelidir. Çok ağır bir mesai molasında kafadarlar biraz olsun yorgunluklarını unutmak ve azıcık dinlenmek adına; Gözlerini çok uzaklara dikmiş Hasan’a seslenen Cemal: “Ula Heso bir gün zengin olursan ve bunun tadını çıkarmak istersen ne yaparsın?” diye sorar. Hasan yavaş ve ağırdan bir “OFF” çekerek Cemal’e döner:  “Bütün paramla soğan alır sonrada o soğanların cücüklerini çıkarır yerim.” “Ancak böyle zenginliğimin tadını çıkarmış olurum.” der ve Cemal’e aynı soruyu peki sen Cemo, sen ne yapar ne ederdin? Cemal derin bir nefes ve iç geçirmeden sonra: Oğlum Heso “ Sen hayalimi çaldın. Bu dünyada bana hiçbir şey bırakmadın. Benim en büyük hayalimdi” der

            Soğan deyip geçmeyelim. Hayallerin odak notasıdır. Geçimin standart ölçüsü, pişen veya pişecek yemeğin olmazsa olmazı ve baş tacıdır. Yiğit kuru soğana muhtaç olmuş sözü her ne kadar soğanın değersiz bir nesne olduğuna vurgu yapsa da günümüz Türkiye’sinde en net gerçekliği ve hayat pahalılığının acımasızlığını  gösteriyor.

               Bir mübarek ramazan ayını ve bayramını daha geride bıraktık. Çok gerilere gitmeye gerek yok sadece bir önceki  ramazanı ve bayramını karşılaştıralım. Kalbi ve samimi cevap verelim. Sofralarımızın tadı tuzu kaçtı mı kaçmadı mı? Kaçımız  iftar daveti   yaptı?  Hemen hemen ramazanın her günü bir iş adamı, şirket ve hayırsever tarafından iftar yemeği verilirken neden bu ramazanda aynı gelenek yoktu. Eş dost akrabalarla kaç iftar açtık?  Lütfen “SOĞAN” deyip geçmeyelim.  Soğanı bırak kilo ile almayı çuvalla alamayan bir topluma “BILDIRCIN” eti “KUDRET HELVALARI” hikayelerini anlatamazsınız. Toplumun gerçeği “SOĞAN”dır. Önceliği karın tokluğu ve sırt pekliğidir. Bütün çalışanlara, emekliye, işsize, ev hanımlarına, çocuk ve gençlere göre artan hayat pahalılığı ve enflasyon, yapay veriler, göstergeler uzmanı TÜİK, soğan gerçeğinde, soğanla imtihanında sınıfta kalmakta.

          İşçinin memurun alım gücü sıfırlanmışken aldığı ücret yoksulluk sınırının çok altında ve açlık sınırı bir basamakta iken  kimse bize rantçı ütopyalarından bahsetmesin. Soğana erişimi kısıtlı bir topluma artık hikaye anlatmayın. Ayinesi iştir kişinin lafına bakılmaz. Sen nelere kadirsin ey soğan! Seçim mottomuz “SOĞAN”

            Ver “SOĞANI” al “SEÇİMİ” nasıl ama!  

Rıdvan AY

Liyakat-Sen Genel Başkan Yardımcısı