Makineler ürettik yükümüzü hafifletmek, hayatı kolaylaştırmak ve zamandan kazanmak için. Her işimizi artık çok hızlı halledebiliyorduk. Uçaklarımız sesten hızlı, hızlı trenlerimiz uçaklara yakın, otomobillerimizin hızlı trenlerden aşağı kalır yanı yoktu. Eskilerin günlerce süren yolculuklar sonucu gerçekleştirebildikleri haberleşmeyi bir telefonla halledebiliyor; internet sayesinde oturduğumuz yerden dünyayı dolaşabiliyorduk. Bulaşıklarımızı, çamaşırlarımızı yıkamak için vakit kaybetmeye gerek yoktu; hamarat kızlarımız makineler hepsini hallediverirlerdi. Suyumuzu kuyu yerine evimizin içindeki çeşmeden, ekmeğimizi sabahtan akşama kadar yufka açmak yerine fırınlardan, ısınmamızı düğmesine basıverdiğimiz kombiden sağlayabiliyorduk.rn rn         Hız +Teknoloji= Bol zaman. Denklem basitti. Velhasıl sonuç bir türlü istenildiği gibi gerçekleşmiyordu. Ne yükümüz hafifledi, ne hayatımız kolaylaştı ne de zamandan istifade edebildik. Sadece maddi kolaylıklarla hayatımızı rahatlığa kavuşturabileceğimizi düşünüyorduk. Böyle düşünen modern insan, büyük bir yanılgının pençesine düşmekten kurtulamazdı; biz de kurtulamadık. Huzur, denge ve muhabbet bambaşka bir adresteydi çünkü. Biz, hız ve teknoloji ile kazanmaya, boş vakitlerimizi çoğaltmaya çalıştık. Bu arada zaman bize karşı, amansız bir intikam oyununu sahneye koyuyordu: zamansızlık…rn rn         Atalarımızın bir ay boyunca kat ettiği yolu birkaç saatte gitmemize, neredeyse bütün işlerimizi makinelere yaptırmamıza rağmen tuttu bizi bir zamansızlık hastalığı. Zaman bize bir türlü yetmiyor. Komşularımızla, akrabalarımızla görüşecek zaman yok, kitap okuyacak zaman yok, çocuklarımızla ilgilenecek zaman yok, ders çalışacak zaman yok… Yok yok yok! Peki var mı bunun bir izahı?rn rn         Hani, çağımızda her şey inanılmaz ölçüde kolaylaşmış ve çabuklaşmıştı? Nerede bize gereken boş zaman, niçin onu bulamıyoruz? Eskilerin komşuluklarından, dostluklarından ve her işi zamanında yaptıklarından, özlemle bahseden büyüklerimizi gördükçe “Ne kadar çok zamanları varmış!” demekten kendimizi alamıyoruz. Evet, şimdi bir günde kaldırdığımız harman için, onlar haftalarca uğraşıyorlardı. Buna rağmen zamanı kullanma konusunda bizden kat kat ileride oldukları ortada. Bir şeyler tersine işliyor, gün geçtikçe artan zamansızlık hastalığımıza bir ilaç bulamıyoruz. Aciziz.rn       rn         Teknolojinin nimetlerinden faydalanamadığı için üzüldüğümüz eski insanların, yaşadıkları doğal ve basit hayatın içinde, bizim teknolojimize zerre kadar ihtiyaç duymadıklarını anlamayacak kadar aptallaşmışız. Evet işin sırrı bu olmalı Allah-u Alem; basit ve doğal yaşamak. Bir kat elbisesi, iki tas-tabağı olan insan bunların makinesini ne yapsın?  Evin içini, kullanmaktan çok kullanıldığı eşyalarla doldurmak için niye ömrünü, bütün zamanını harcayarak çalışsın?rn rn         Biz böbürlendiğimiz ve eşsiz olduğuna inandığımız teknolojik güçle, her hamle yapışımızda, zamanın art arda indirdiği yumruklar ile köşeye sıkışıyoruz. Zamanı harcadığımızı düşünürken, zaman tarafından harcandığımızın farkında değiliz. Gözle görülemeyen bir hortumun içinde oradan oraya savrulup duruyoruz. Başımızı kaldırmaya zamanımız yok.rn rn         Bu konuyu daha etraflıca ele almak isterdim, ama eh işte bende de zaman yok!rn