Elçi Muhammed fetih günü, büyük bir orduyla muzaffer olarak Mekke'ye girdi ve Kabe'de toplanan müşriklere sordu:rn Bugün sizin için nasıl bir karar vereceğimi düşünüyorsunuz? rnMekkeliler:rn Senin güzellik ve hayır yapacağını düşünüyoruz. Çünkü sen kerem ve iyilik sahibisin. Üstelik sen iyilik sahibi bir babanın oğlusun. Senden hayırdan başka bir şey beklemeyiz. dediler. (Şu eminlik karşısında hayret etmemek elde değil.)rnResulullah merhametle baktı ve:rn Bugün sizinle benim durumum, Yusuf ile kardeşlerinin durumu gibidir! O, kardeşlerine şöyle demişti. dedi ve Yusuf(as) kıssasıyla ilgili şu ayeti okudu: Bugün size hiçbir şekilde başa kalkma ve ayıplama yoktur! Allah sizi affetsin. O esirgeyicidir, esirgeyicilerin en büyüğüdür. Yusuf/92 Bir süre sessiz kalan Resulullah “Gidiniz, serbestsiniz!” dedi. Dahası, tamamı suçlarının karşılığı olmak üzere, Mekke’ye girildiğinde öldürülecek 10 kişinin ismini vermişti Allah Resulü. Bunlardan biri de Müslümanların azılı düşmanı olan ve Hz. Hamza’nın katledilmesi rolü bulunan Ebu Süfyan’ın karısı Hind’di. Müslümanlar Mekke’yi fethedince, gerek imanını saklamak zorunda kalan Mekkeliler, gerekse Allah Resülü’nün alicenaplığı ve merhametinin etkisiyle Müslüman olanlar biatlerini bildirmeye başladılar. Hind, örtüsüne büründü ve Resulullah’a biat etmeye giden kadınların arasına karıştı. Resulullah’ın huzuruna gelen Hind, Müslüman olduğunu deklare etti. Resulullah, Hind’i tanımasına rağmen biatını kabul etti ve onu affetti. En sevdiği akrabalarından Hz. Hamza’nın öldürülmesine vesile olan ve zulmün başını çeken biri olmasına rağmen, Allah’ın Elçisi intikam peşinde koşmadı. Tövbe etmiş birini, önceki hayatının yanlışlarıyla yargılamadı. Peygamberi örnek aldığını söyleyen Müslümanların bugün, en ufak hatasında düşmanı bırak, kardeşini boğazlamaya kalktığını görüyoruz. Atın, sürün, öldürün, temizleyin! Maalesef sevgi, merhamet, hakkaniyet ve adalet İslam topraklarını terk edeli çok oldu. Herhangi bir fiili geçtik, düşüncesinden dolayı insanları döven, söven, hor gören hatta öldüren bir mantığın insanlığa vereceği ne olabilir? Kadının saçının ucu, bileğinin üzeri gözüktü diye tüyleri diken diken olanların yolsuzluk, hırsızlık, adam kayırma, rüşvet, soru çalma, usulsüz tayin atama vs. hakkında tüyünün kıpırdamamasının mantıklı bir izahı yapılabilir mi?   Birilerini aidiyetiyle, bağlı bulunduğu grupla eleştirenlerin kendileri; eleştirdiği kişilerden daha fazla grup, parti, tarikat, cemaat taassubu içinde olduğunu göremeyecek kadar körleşmiş bir bakış açısına sahip. Kişi ve toplum nezdinde haklı görülmek ise en büyük dayanağımız oluyor ve “Haklıyım!” diyerek, karşımızdakini eziyoruz. Bu arada haklıyım demek, aslında güçlüyüm demek anlamına geliyor. Çünkü garibanın haklılığı da beş para etmiyor. Kardeşlik hukukunu çoktan bir kenara bırakmış durumdayız ve kendimizi haklı görmek bizi yeterince pervasızlaştırıyor. Sanki haklı olmak bize her istediğimizi yapma fırsatı veren bir dayanak. Oysa ki erdem, haklı ve güçlü olduğu zaman doğru, adaletli, merhametli, iyi olanı yapmayı gerektirir. Allah’ın elçisi de sonuna kadar haklıydı. Dövülmüş; hakarete, eziyete, işkenceye, ambargoya uğramış; memleketini terk etmek zorunda bırakılmıştı. Lakin o, bunlara rağmen affetti. Affediciliğin merhametli ve kuşatıcı kollarını hisseden Mekkelilerin çoğu o gün Müslüman oldular. Hatalarından tövbe ettiler. Fakat Allah Resülü’nün çektiğinin binde birini çekmeyen bizler, ufacık bir hatasında karşımızdaki insana hayat hakkı tanımak istemiyoruz. Öte yandan belki insanların haberdar olmadığı ama Allah’ın iyi bildiği onca hatamızı affetmesi için, O’na yalvarıp yakarıyoruz! Yapmadığımız şeyi istiyoruz!   Gücün ve haklılığın şehveti; adaleti, merhameti ve şefkati yendiği sürece hiçbir şey değişmeyecek!