“Evlenicem! Evvvvleeniceemmm! Evlenicem! Evlenicem de evlenicem!” Bu repliği bilmeyeniniz yoktur! Pek muhterem MEB de bu akımdan esinlendi zannımca! Başka ne diye hop oturup, hop kalksın  “360 Derece Performans Değerlendirme “ için öyle değil mi?! Zira, Bunca ikaza rağmen, “Yapıcam da yapıcam! “ diyor, başkada bir şey demiyor MEB! Takvim itibariyle aylardan Haziran!  Malum! “360 Derece Performans Değerlendirme “ de, donduruldu bir sure için! Hele bir geçsin de, görün bakın hele siz çok değerli ekibim(!) diyor aba altından MEB! Siz işte canım! Siz, canparem, Öğretmenlerim! Siz, şekerim, ciğerim Okul Müdürlerim! Hele bir geçsin şu 24 Haziran..! Bir bir kasabından esnafına! (Çok çok özürlerimi arz ederim bu satırımla değerli okuyucularım! Klavyemde  sürçüp duruyor ne hikmetse…!) Okulun yolunu bilmeyen veliden, müdürüne…! Öğretmen Arkadaşlarınızdan, Okul Aile Birliğine…! Yeter mi,?! Yetmez… ! Öğrencilerinize de!  Bir bir nasıl not veriliyormuş bir görün hele! Öz varlığım(!) olan ekibim(!) Öğretmenlerim..! Bir öğretmen arkadaşım anlatıyor. Diyor ki,  Sınıfta arkadaşına hakaret eden bir öğrenciye : _ ” Özür diler misin hoş sözler sarf etmediğin arkadaşından? “ Öğrenci gayet lakayıt bir şekilde gülerek yüzüme bakıyor ve : _“Size ne ki hocam. Bu bizim aramızdaki mesele! “ _ “Özür diler misin” diye diretiyorum Öğrenci hala istifini bozmadan: _ “Hayır” hocam diyor. Ardından devam ediyor,  gülerek ve alaycı bir tavırla : _ “O benden özür dilesin!” Sınıf gülüyor bu duruma. Öğrenciye :_ “Sınıftan çıkmasını, zil çaldığında kendisi ile konuşacağımı “ söylüyorum. Öğrenci : _“Çıkmıyorum “diye gülerek sınıfa nisbet yapıyor. Çıkmasını direttiğimde, Öğrenci : _  “naparsın? Sözlüme “ 0 “ mı verirsin Hocam? Elini kaldırıp, ukala ve uyarıcı bir işaret ve tonla! “Sakın sakın hocam! Unutmayın ki, bende size not vereceğim! Ailemde vericek size not! Ben, babam, annem, Etti mi 3 not ?!  iyi düşünün hocam! “  Lafın tamamı deliye anlatılır diye bir söz vardır bilirsiniz! Ama yine de, Biz üstüne basa basa, bir örnek hikaye daha anlatalım! Anlatalım ki! Ekibini, öz sermayesini (Öz benliğini)  korumayan, hatta ve hatta  itina ile ezen(!)  MEB, Belki bu defa algılar! Çıkmayan candan ümit kesilmez zira! Öyle değil mi..! Vaktiyle ergin bir meslek erbabı, yıllarca yanında yetiştirdiği çırağını imtihan etmek ister. Onun eline iri bir pırlanta verip : “Oğlum” der “Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir.” Çırak, elinde pırlanta bir bakkal dükkanına girer ve :“Şunu alır mısınız?” diye sorar. Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği mücevheri alır; elinde evirir çevirir; sonra: “Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın” der. Çırak teşekkür edip çıkar. Bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği mücevhere ancak bir beş lira vermeye razı olur. Üçüncü olarak semerciye gider: “Buna ne verirsiniz?” diye sorar. Semerci şöyle bir bakar, “Bu…” der “benim semerlere iyi süs olur. Bundan kaş dediğimiz süslerden yaparım. Buna bir on lira veririm.” Çırak en son olarak kuyumcuya gider. Kuyumcu mücevheri görünce yerinden fırlar. “Bu kadar büyük pırlantayı nereden buldun?” diye hayretle bağırır ve hemen ilâve eder. “Buna kaç lira istiyorsun?” Çırak sorar: “Siz ne veriyorsunuz? ” “Ne istiyorsan veririm.” Çırak, ”Hayır veremem.” diye taşı almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya başlar: “Ne olur bunu bana sat. Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim.”  Çırak “emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini istediklerini” anlatıncaya kadar bir hayli dil döker. Meslek erbabının yanına dönen çırak, büyük bir şaşkınlık içinde macerasını anlatır. “Bundan ne anladın?” diye sorar. Çırağının verdiği cevap çok doğrudur: “Bir şey ancak değerini bilenin yanında kıymetlidir.” Hayatta iken(!)  MEB tarafından değerimiz bilinmesi dileğiyle.. Ve bir dip not; Hayatta “ DEĞER’ i “ bilenlerden olmamız dileğiyle…”   Nazmiye ESKİ Lider Eğitimci Yazarlar Derneği Üyesi