Uzun bir aradan sonra yine sizlerle buluşmanın heyecanı …
Bakıldığında, bunca zaman içerisinde sizler gibi savrulduk belki biraz bizlerde…
Yeri geldi kanatlandık…
Yeri geldi umutlandık..
Yeri geldi hüzünlerle sarılıp uyuduk belki biraz bazen..
Bazen çırpındık …
Bazen kahkahalara yol verdik …
Ve
Geldik bir Kasım ayına daha..

Ay itibari ile de bakıldığında muazzam bir ay içerisindeyiz sanki biraz...
Kasım…
Hüzün sanki biraz.
10 Kasım …
Unutulmaz …
Unutulamaz…
“UNUTTURULAMAZ”!…
Matem biraz Kasım …
Değil mi..?!
Cıkss!!!…
Kesinlikle kabul edilemez!!
Yitip giden “can “olur çünkü sadece bazen!
Çünkü,
Umutlar…
Hayaller…
İdealler… yaşar da yaşar..!
Silinmez..
SİLDİRİLEMEZ!!…
Başka yüreklerde devşirir de devşirir!!
10 Kasımlar, matem gibi kanıksansa da ülkemizde,
Bende hep bir yeşerme nüksettirir !..
Yırtıcı, mücadeleci bir mizacı İNATLA, DEVLEŞTİRİR de DEVLEŞTİRİR!..
 “EMANETİNE, HAVADA , KARADA , DENİZDE SAHİP ÇIKIYORUZ…! “ inancını nüksettirir! ..
“YAŞATMAYI  İNATLA SÜRDÜRECEĞİZ…!!!” inancını nüksettirir ..
Her  10 Kasımda..
Her 29 Ekimde…
Her 3O Ağustosta..
……………………………………………..

Evet ..
Aylardan Kasım..
Nasıl şarkısı muazzam ise,
Mevsimi de bir başka güzeldir.
Severim.
Rengi..
Renkleri..
Ve Kasım’ ı..
En sevilesi aylardan ..
Renklerin coşkusunu damarlarınızda
Hissetmelisinizdir Kasım’ da..
Lakin yaşamınızın (nefes gibi)  damarlarınızda hissetmelisinizdir ki,
Farkı olsun 11 aydan…
O nasıl güzel bir yaradılıştır öyle..
Sahi…
Hiç fark’ ettiniz mi?
Nasıl şanslıyız görüyor  iken..
Görebiliyor iken hani!..
Öyle muazzam yaradılmışız ki biz..
Sadece görmek bile!
Görmenin nasıl harika bir duygu olduğunu fark edebilmek ise bir başka muazzam haz..
Bir başka farkındalık!…
O bilinçte olmak….
Olabilmek!
Misal sadece bu farkındalık ile bile,
Hani sadece görebilmenin hazzını bile tatmak!
Tatmayı becerebilmek!
Bence sokağa çıkıp, bir çıkartın bugün bu hazzı…

Hadi ..
Şimdi…
Şu an!
Gece mi buluştuk bu satırlarda..
Hiç sorun mu bu da canım!
Sabah ışıklanır ışıklanmaz bir sokağa atın kendinizi misal..
Güneşi doğuralım bu sabah ya da..
Ne dersiniz?

Sabah, güneş ışıklarını gözlerimizde yaksın bu sabah ilk!
Ya da,
Bir çocuğun gözlerindeki kahkaha da buluşalım…

Şimdi...
Şuan!
Olmadı mı?
Bir doğaya atın kendinizi o hal vakit...
Belli belirsiz bıyık altı gülmelerinizi salın sokağa..
"O ne der"?
"Bu  ne der"?

Pardon bayım!
Pardon bayan!
Kaç kez yaşıyoruz?
Kaç yaşam hakkınız var?
Hala bu yanılgıları yaşıyorsanız, vah ki, ne vah!
Çıktığımda sokağa, bulduğum ilk yeşilliğe, yada ilk bahçeye atlar bulurum çoğu zaman kendimi..
Öyle üzerim toz olur elit’ liginde(!)  iseniz, acziniz külfet ki, bin bir külfet!
Zira an’ lık canlılarız..
Yarının garantisi olmadığı realitesi içerisinde iken, doğaya salın bence ara ara kendinizi..
Çıkıp son haddine kadar gözlerinizle ,
“ Ne mutlu ki.. yaşıyorum”..

“Ne mutlu ki, şu anın tadını,
“Ne mutlu ki, şu rengarenk doğanın tadını çıkartabiliyorum”… diye haykırın…
Ya da,
Çıkıp bir park ta salıncağa oturup, şöyle hallice bir yüreğinizi hooop ettirin!…
Kayın bir kaykay da…
Bir çocukla ip atlayın..
“Çok şükür” minnetini, ara da bir yapın içinizdeki çocukla!…
Hepimizin içinde bir çocuk var ya hani!
Ama hissederek..
En önemli kriter bu!
Hissetmeden yaşıyorsanız, robotlardan ne farkımız kalır canım!
…..
Kasım..
Nasıl sevilesi bir ay..
Kırmızı bir şal…
Ve
Yaka kuşaklı bir sonbahar…

Coşuyorum ben her Kasım’ da…
Ya siz…