Eğitim ve öğretim kavramları her zaman ve şartta dillerden düşmeyen temel problem olma özelliğini devam ettiriyor. Bir taraftan bu sorunlar tartışılırken bir taraftan hangisinin öncelenmesi yada daha değerli olduğu tartışılagelmekte. Şu soruyla başlamak belki de en güzeli. Okullarda eğitim mi var öğretim mi? Yapma hocam der gibisiniz. Elbette ikisi de var dediğinizi duyar gibiyim. Lakin biraz daha dertleşince, derine ininceöğretim daha çok var eğitim biraz eksik hatta eğitimin etkisinin olmadığını söylemek bile mümkün olabilecektir. Bireylere okullarda eğitimsel ve öğretimsel faaliyetlerle bilgi ve beceriler kazandırılmakta, sosyalleşmenin gereği olarak toplumsal normlar vs. aktarılmaktadır. Ama bu bilgi ve becerilerin toplumsal yaşantıda karşılığı, etkisi yokdenecek kadar az gibi. Mesela öğrenilmesine Yine yalan söyleniyor, yine kırmızı ışıkta geçiliyor ve herşeyden önemlisi bir taraftan değerler eğitimine vurgu yapılırken diğer taraftan köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı de mantığıempoze edilmeye çalışılıp örnekler verilebiliyor. Bu arada da değerler benimsetilmeye çalışılırken çocuklara şeffaf ve dürüst olmaktan bahsediliyor. Düşünmek gerek! Aslında eğitimin ikiz kardeşiöğretiminde çok olduğunu öğrencilerin hayatına tesir ettiğini bile tartışmak mümkündür. Mesela kaç lise öğrencisi okulda öğrendikleriyle lisans okuyabiliyor yada kaç lisans mezunu meslek yaşamında öğrendiklerinden yararlanıyor.  Yeri gelmişken söylemek gerek mesela. Geçenlerde bir arkadaşımı YÖKDİL adı altında yapılan yabancı dil sınavına götürdüm. Kendisi sınava girdi. Vakit geçirmek için bende bir gurup bekleyenin yan masasında miskin miskin otururken bir gencin biraz yüksek birazda rahatsız edici sözleriyle irkildim. Gencin  sorgulatan aslında benimde düşüncelerime tercüman olan “ ne zaman verildi de şimdi isteniyor bu yabancı dil?” serzenişi oldukça basit gibi ama bir o kadarda düşündürücü..Hayatının hiçbir eğitim öğretim aşamasında tam anlamıyla özümsenmemiş bir dil becerisi nasıl olurda bir basamak yada engel, duvar olabiliyor meslek yaşamında insanın başında ortasında ya da sonunda. Olmamalı verilmeyen bir şey hayata aktarılamaz. Bence bu konu başlı başına üzerinde tartışılması gereken konu, soru? Ortaokul ve lise de iyi bir dil eğitimi alan öğrenciler diğerlerine göre aynı sınava girdiğinde eşitlik oluyor mu? Fırsat ve imkâneşitliği sağlanıyor mu? Her okulda fiziki imkânlar veya öğretmenlerin öğrencilere karşı ilgisi ve heyecanı eşit mi? Verilmeyen bir şey istenemez.  Okulda ya da daha geniş kapsamdaeğitim kurumlarında edinilen kazanımlar neden hayata aktarılamıyor. Neden öğrenciler okulda öğrendikleriyle toplumsal yaşamda karşılaştıkları problemleri çözmekte zorlanıyor. Ya da öğrendiklerini uygulamaya geçiremiyor. Çarpım tablosunu ezbere bilen öğrenci basit bir alışverişte para üstü alamıyor mesela? Burada cevap acaba müfredatta anlatılanlar gerçek yaşamda yok mu? Diğer bir ifadeyle okulda öğrettiklerimiz sosyal çevreden bağımsız-başka şeyler mi? Okulda öğrenilen bilgi ve becerilerin hayatta karşılığı yok gibi.  Sizce asıl sorun, okulda anlatılan şeyler, öğretilenler çocukların sosyal çevrede tam olarak içselleştiremedikleri ve kullanmakta zorlandıkları bilgileri mi içerik mi? Yoksa hazırlanan programlar onlara hitap mı etmiyor? Anlamıyorlar mı? Yoksa uygulayıcı konumda olan öğretmen farklılaşması mı? Yoksa kontrol altına alınamayan daha çok bağımsız değişkenler var mı? Sosyo ekonomik durum, aile yapısı, kardeş sayısı vs. gibi.  Bana göre burada asıl sorun hayat ile okul, okul ile aile, aile ile sosyal çevre arasında yaşanan uçurum. Diğer bir seçenek de yaşanan sorunlara sebep olanların, soruna sahip çıkmaması ya da suçunu kabul etmemesi sorunu. Nasıl mı? Birinci durumda ciddi anlamda düşündüğümüzde okul- aile- sosyal çevre arasında denge var mı? Mesela ailede alınan, kazanılan eğitim ile sosyal çevrede, arkadaş çevresinde yaşanılan yaşantı ne kadar uyumlu. Elbette en sonda da bu iki değişkenin sebepleri sonuçları okula nasıl yansıyor. Üç değişken arasında ahenk ve uyumdan bahsedebilir miyiz? Bu değişkenlere toplumsal kültür ve değerlerin etkisi var mı? Elbette var! Örneklersek aile çocuğu sürekli koruyor, özgüven kazanmamasına yönelik davranışlar sergiliyor ve çocukta özgüven sorununa sebep oluyor. Aynı çocuk aileden bağımsız sosyal çevrede bir problemle karşılaştığında ne yapacağını şaşırıyor ve okulda da öğretmen otoritesiyle karşılaşınca okul terki yaşıyor. Değerler konusunda da mesela… Evde küfürlü ortamda büyütülen çocuklar çevrede aynı hareketlerine devam ederken okulda bunların yanlış olduğunu görüyor ve neye inanacağına şaşırıyor, arada kalıp duruma göre vaziyet alıyor. Okulda küfretmiyor ama kantinde arkadaşına küfrediyor.  Diğer sebep,kimse yaşanan sorunlara sahip çıkmıyor, suçunu kabul etmiyor demiştik. Kendi meslek yaşantımdan örneklerle devam edeyim. Üniversite birinci sınıf öğrencilerinin çoğu liseden nasıl üniversiteye geldiğini sorgulatan davranışlarla geliyor. Hangi meslektaşımla görüşsem nasıl kazanmış bu bölümü diyor. Bu arada geldiğinden çok az bir farkla mezun olacak- oluyor. Lise öğretmenine soruyoruz. Nasıl oldu bu iş hocam? Hocam ortaokul eğitimi sorunlu, öğretmenleri müfredatı vermemiş, ilgilenmemiş vs. deyip topu taçaatıyor. Ortaokul öğretmenine gidiyorsun ilkokul öğretmenini suçluyor. Hocam ilkokuldan gelişini görseydin deyip kendine bir de haklılık payı çıkarıyor. İlkokul öğretmeni direk aileyi suçluyor. Çok ilgisizler ve takip etmiyorlar, toplantıda yoklar ben ne yapabilirim vs. aileye gidip soruyorum cevapları daha vahim ve ironik..hocam bunun olması hataydı Şimdi sorarım madem ortada sorun var bu sorunun sebebi kaynağı kimse, kimden kaynaklanıyorsakabul etmesi gerekmiyor mu? Sorunun kaynağına inemezsek düzelen bir şeyler olabilir mi?  Son olarak eğitim sistemimizde yapısal ve yönetim olarak umut verici adımlar atılmaya başlandı. Özellikle öğretmenlerin fikirlerine daha çok önem verilecek. Sloganda güzel ne kadar öğretmen varsa o kadar fikir. Ama burada asıl önemli olan sadece üst kademe yöneticilerin değil bakanlıktan başlayarak veliye kadar tüm paydaşların bir şeylerin düzeleceğine ya da daha iyi olacağına inanmasıdır. İnanırsak başarabiliriz. Başarırsak inanırız. Okulda öğrenilen bilgileri yaşama uyarlamalıyız. Bundan daha önemlisi eğitim programlarını bu toplumun kültürel değerleri, yaşantılarına uygun hale getirmeli, Müslüman mahallesinde salyangoz satmamalıyız. Yerel ve milli enstrümanları daha çok işe koşmalı, her öğretmen, idareci, öğrenci ve velilerin eğitimsel ve öğretimsel faaliyetlerde taşın altına elini koymaları konusunda cesaretlendirici olmalıyız.    Akdeniz Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Eğitim Yönetimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi  Doç.Dr. Süleyman KARATAŞ