İnsanoğlunu tüm hayatı boyunca etkisi altına alan, onu geliştiren, ilkel duygularını estetik bir doku ile ören, düşünmesini, muhakeme etmesini sağlayan en önemli ve işlevsel güce sahip olan doktrin eğitimdir. Bir toplumun gelişmesi, refaha ermesi, sağlıklı, huzurlu bir ortamda yaşayabilmesi o ülkenin eğitim politikalarıyla doğrudan ilişkilidir. Eğitim sisteminde oluşan her türlü aksama, bir süre içinde toplumun büyük bir kesiminde etkisini göstermektedir. Toplumsal ilişkilerin, diyalogların oluşmasında da eğitimin rolü büyüktür.rnBu kadar öneme sahip olan eğitim sisteminin gelişmesi genel olarak Dünyanın her yerinde tüm devletlerin en önemli gündemlerinden birisi olmuştur, olmaya da devam etmektedir. Türkiye’de de uzun yıllardır eğitim sisteminde yapılan değişiklikler tartış konusu olmaktadır. Yapılan her değişiklik toplum hayatını doğrudan etkilemektedir. Genç bir nüfusa sahip olmamız, öğrenci sayılarının çok olması gelişen bir ülke için büyük bir gücü ifade etmektedir. Ancak bu genç nüfus iyi bir eğitim alma maksadıyla çıktıkları yolda başarılı olamazsa devletin geleceğe dönük varlığını amaçladığı şekilde sürdürebilmesi mümkün gözükmemektedir.rnTürkiye gibi temelleri binlerce yıl öncesine dayanan, belirli devlet kültürüne sahip güçlü bir ülke için eğitim konusu ikinci plana atılacak bir mevzu değildir. Bundan dolayıdır ki, eğitim sistemimizde sürekli olarak köklü denilebilecek değişikliklere gidilmektedir. Ancak bu değişikliklerin planlı- plansız sürekli olması, eğitimde amaçlanan başarıya ulaşmada aksaklıklar yaratmakta ve sistemin istikrarlı bir şekilde işlemesini engellemektedir. Bu istikrarsızlığın ve işlevsizliğin bir sürü sebebi olmakla birlikte en önemli sebeplerinden birisi Milli Eğitim Bakanlığının devlet okullarına tanıdığı haklar ile özel okullara tanıdığı hakların farklılığıdır. rnDevlet okulları ile özel okulların fizikî imkânlarını, ders programlarını, kullandıkları materyal ve kitapları incelediğimizde bile eğitim sistemimizin tüm olumlu gayret ve çabalara rağmen büyük bir tıkanıklık içinde olduğunu görebilmekteyiz. rnÖrneğin devlet okullarında kaynak kitap kullanmak yasak iken özel okulların neredeyse tamamı istedikleri tüm kitapları kaynak kitap olarak kullanabilmektedir. Bu özerk anlayış haliyle özel okulları devlet okulları karşısında doğrudan bir adım öne çıkarmaktadır. Devlet okullarında gerek anaokulu gerekse ilkokulda tüm derslere sadece sınıf öğretmeni girmekte iken özel okullarda anaokulundan itibaren tüm kademe ve sınıflarda tüm branş derslerine branş öğretmenleri girmektedir. Yani devlet okullarında sınıf öğretmeni aynı zamanda, müzik,  görsel sanatlar, beden eğitimi, bilişim, bilgisayar, drama öğretmeni olarak karşımıza çıkmaktadır. rnÖzel okullarda ise sınıf öğretmeni sadece sınıf öğretmenini ilgilendiren, sınıf öğretmeninin hâkim olması beklenen derslere girmekte, müzik dersine müzik öğretmeni, görsel sanatlar dersine görsel sanatlar öğretmeni, beden eğitimi dersine, beden eğitimi öğretmeni, bilgisayar dersine bilgisayar öğretmeni, yabancı dil dersine uygulama için yabancı bir yabancı dil öğretmeni, gramer için ayrıca bir yabancı dil öğretmeni, drama ve dans gibi birçok başka alana da yine o alanda uzman olan alanın öğretmenleri girmektedir.rnBelki de ailelerin binlerce lira vererek, bazılarının ekmeğinden aşından artırarak, kısıtlı imkânlarına rağmen çocuklarını özel okullara vermelerinin en önemli sebeplerinden birisi bu durumdur. Bu durum aslında eğitimde fırsat eşitliği ilkesini de zedelemektedir. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Bölgesinde yaşayan öğrenciler için tamamen dezavantajlı bir durumun oluşmasına neden olmaktadır. rnTürkiye’nin gelişmiş, eğitim imkânları iyi olan, eğitimcilerin çalışmak istediği bölgelerde yaşayan öğrenciler eğitim imkânları bakımından her anlamda Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yaşayan öğrencilere göre çok daha avantajlı durumda eğitim olanaklarından faydalanmaktadırlar. rnOysaki artık tüm kamuoyunun bildiği üzere Türkiye’de eğitimde ihtiyacın karşılanması bakımından sayısal anlamda öğretmen sıkıntısı yoktur. Pekâlâ devlet okullarında da anaokulundan itibaren ilkokul da dahil olmak üzere tüm branş derslerine o derslerin uzmanı olan branş öğretmenleri girebilir. Zaten doğrusu da budur. Bu konuyla ilgili yazılmış sayısız yüksek lisans, doktora tezleri, makaleler ve bilimsel araştırma örnekleri vardır. rnÇocuklarımızın küçük yaşta sanatsal, sporsal ve tüm alanlarda keşfedilerek ilgi, yetenek ve ihtiyaçları doğrultusunda yönlendirilmesi de ancak bu şekilde olabilir. Çocuklarımızın küçük yaşta sanat eğitimini, spor eğitimini, yabacı dil eğitimini ve diğer tüm branş derslerin eğitimini bu alanların uzmanı olan öğretmenlerden alması bu derslerde hedeflenen kazanımlara ulaşabilmesi kuşkusuz hem öğrencilerin, öğretmenlerin hem de ailelerin isteyecekleri bir durumdur. Nasıl ki hastaneye gittiğimizde neredeyse her organımız için konuyla ilgili alanda yetişmiş doktora gidiyorsak, eğitim- öğretimde de tüm derslere o derslerin uzmanı olan branş öğretmenlerinin girmesi gerekmektedir. Aksi takdirde eğitim sistemimizin bir kanadı hep kırık bir ayağı hep çukurda kalacaktır.rnTemennimiz odur ki, yetkililer bu gerçeği görsün ve bununla ilgili çalışmaları derhal başlatsınlar. Millî gelirimizin neredeyse en büyük payın Milli Eğitim Bakanlığına aktarılmasına rağmen neden hala eğitimde istenilen hedeflere ulaşılamadığını tartışanların bu konuyu da gündemlerine almasını ümit ediyoruz. rnEğitim geleceğimiz, geleceğimiz her şeyimizdir. Dr. Özkan APAYDINrnEğitimci –Yazar rn