Alan dışı üniversite mezunlarının öğretmen olarak atanması...
Öğretmenlik mesleğinin gelirinin düşük olması, çünkü toplumda maddiyatla itibarın doğru orantılı olması gibi yanlış bir tutumun yerleşmişliği ...
Öğretmenlik mesleğinin yetkisizlikten dolayı  herhangi bir yaptırımının söz konusu olmaması...
Yetkililerin ve toplumun öğretmeni hedef alan sözlü, psikolojik ve fiziksel şiddete karşı yeterli tepkiyi göstermemesi, ve gerekli yasal düzenlemelerin yapılmaması, önlemlerin alınmaması...
Öğretmenlik mesleğinin özlük haklarının mesleğin itibarını koruyacak biçimde düzenlenmemiş olması...
Öğretmenlerin  var olan özlük haklarını bilmemesi ve özlük haklarını sahiplenmemesi...
Öğretmenlik mesleğini ve öğretmeni  MEB’in ve taşra teşkilatlarının sahiplenmemesi...
Öğretmenlerin kendi kurumlarında da eğitim paydaşları olan öğrenci ve velileri karşısında yalnız bırakılması...
Öğretmenlerin sendika adı altında faaliyet gösteren   bazı yapılar  tarafından ayrıştırılması, sindirilmesi, güçten yana olma düşüncesi...
Ve yine öğretmenlerin, sendika adı altında faaliyet gösteren yapıya üye olarak özlük  haklarının iyileştirilmesi bir yana, var olan haklarını da sendikanın istediği gibi kullanması için yetkilendirmeleri ve yanlışlara  sessiz kalmaları...
Öğretmenlerin kişisel  kaygı güderek ya da duyarsızlığı tercih ederken kendi aralarında beraber hareket edemeyip bölünmeleri, birlik olamayışları...
Öğretmenlerin  dünya görüşlerine göre hatta branşlara göre bile  gruplaşması, kendi güçlerinin, farklılıklarının verdiği zenginliğin farkında olamayıp parçalanmaları ve yalnızlaşmaları...
İmkansızlıklar  ve ya çeşitli nedenlerle öğretmenlik mesleğinde kendini güncelleyememesi...
Basının ve medyanın  öğretmenlik mesleği üzerinde yaptığı gerçek dışı haberler ve  söylemlerle öğretmenlik mesleğini hedef haline getirmesi, yıpratması.
 Basın ve medyanın toplumu yanlış bilgilendirmesi, toplumu yanıltması... Öğretmenlik mesleğini çalışmayan, yatarak para kazanan, toplumun sırtına yük bir meslek gibi göstermesi ve bu konuda engelleyici yasal düzenlemenin yapılmaması...
Üniversitelerin çok fazla mezun vermesi, ihtiyaç fazlası öğretmen sayısının çokluğu..

Öğretmenlik mesleğini koruyan, mesleğin önemini ve niteliğini artıran mesleğe özel kanunlarda geç kalınmış olması...
Ve bu geç kalmışlığın ardından mesleğin ihtiyaç ve sorunlarına çözüm  getirme noktasında   yeterli içeriğe sahip olmadığı için öğretmen ve sendikaların itirazlarına rağmen  Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun yakın zamanda TBMM'de onaylanması...

Daha düşük maliyetli hizmet anlayışıyla; Sözleşmeli Öğretmen, Ücretli Öğretmen uygulamalarının sonucu olarak ortaya çıkan  mali ve özlük hakları ihlaline bağlı olarak, toplum tarafından öğretmenlerin hor görülmesi... 
Kamusal alanda hizmet veren memur grupları arasında, öğretmenlerin sayısının  yüksek olmasına bağlı olarak bütçeye maliyetinin yüksek olması ve bu yüzden öğretmenlerin bir külfet olarak görülmesi...
Öğretmenlere mesleki açıdan kendilerini geliştirebilmelerine olanak sağlamak için yüksek lisans ve  doktora çalışmaları için gerekli ortamın sağlanmaması, maddi destek sunulmaması...

Tüm toplumda olduğu gibi öğretmenlik mesleğinde de BİZ duygusunun unutulmasını sayabiliriz.
 Ayrıca  eğitim sisteminin, öğretmen yetiştirmenin ve öğretmen istihdam etmenin bir devlet politikası olmaması, hükümetlerle hatta bakanlarla birlikte değişiklik göstermesi de öğretmenlik mesleğinin değersizleştiren belki de en önemli sebeptir.
Ancak hepimiz biliyoruz ki sebepler ne kadar çok olursa olsun, tüm bu sebepler öğretmenlerin gücünü farketmesiyle bir bir ortadan kaldırılabilir. Yeter ki öğretmenler ortak kaygıda güçlerini birleştirsinler, ayrışmasınlar. Kanunlarla kendilerine tanınan hakların farkında olup, hakların korunmasında ve iyileştirilmesinde ortak hareket ruhu içinde olabilsinler. Öğretmenlik mesleğinin sorunlarının çözümü konusunda ve itibar mücadelesinde beraber yürüyebilsinler. Bunun için de ön şart olarak öğretmenler, örgütlü hareket  fırsatı veren sendikal haklarını elde etmek sendikalılaşmalı, hak mücadelesinde doğru sendikayı seçmeli ve  üyesi oldukları sendikalara da taleplerini iletmeli. Ayrıca verilen mücadeleyi takip etmeli ve gerektiğinde sendikayı da  sorgulamalıdırlar. 
Unutmayalım ki, öğretmenin itibarı, öğretmenin gücünün  farkında olmasıyla, öğretmenin kendisiyle mümkündür.  

      Kadriye DEMİREL
         Eğitimci Yazar